Günümüzde Orta Doğu’nun jeopolitik dinamikleri, uzun yıllardır süregelen çatışmalar ve anlaşmazlıklarla şekillenmektedir. Bu durum, İsrail ve İran arasındaki gerginliğin yeniden alevlenmesiyle birlikte daha da karmaşık bir hal almıştır. 2023 yılının Ekim ayında patlak veren bu savaş, altıncı gününe girdi ve bölgedeki askeri hareketlilik, uluslararası ilişkileri derinden etkiliyor. Taraflar arası düşmanlık, her geçen gün yeni cephelerde genişliyor. Peki, bu savaşın sebepleri ve olası sonuçları nelerdir?
İsrail ve İran arasındaki gerginlik, kökleri uzun yıllara dayanan tarihi, dini ve siyasi çekişmelere dayanıyor. 1979 yılında İran İslam Devrimi'nin ardından iki ülke arasındaki ilişkiler derin bir şekilde kötüleşti. İran, İsrail’i 'kanserli bir tümör' olarak tanımlarken, İsrail de İran’ı bölgedeki en büyük tehdit olarak görmektedir. Ülkenin nükleer programı, bu savaşı tetikleyen başlıca faktörlerden biri olarak öne çıkmaktadır. 2015'te imzalanan nükleer anlaşmanın ardından yaşanan belirsizlikler ve ABD'nin bu anlaşmadan çekilmesi, İran'ın nükleer faaliyetlerini hızlandırmasına yol açtı. Bu durum, İsrail'in güvenlik endişelerini artırarak askeri müdahaleleri gündeme getirdi.
Savaşın başladığı günlerde, İsrail, İran’ın Suriye’deki varlığını hedef alarak hava saldırıları düzenledi. İran ise bu saldırılara karşılık vererek, İsrail’in kuzey sınırlarına füze saldırıları gerçekleştirdi. Sonuç olarak, bu karşılıklı hamleler, iki ülke arasındaki çatışmanın boyutunu genişletti ve bölgedeki diğer aktörlerin de işin içine dahil olmasına neden oldu. Diğer bir etken ise, Hezbollah gibi İran destekli grupların, İsrail topraklarına karşı gerçekleştirdiği saldırılardır. Bu grupların aktif rol alması, çatışmanın yayılmasına zemin hazırlamaktadır.
İsrail-İran savaşının altıncı gününde, uluslararası kamuoyunun tepkisi giderek artıyor. Birçok ülke, bölgedeki çatışmaların bir an önce sona ermesi için çağrılarda bulunuyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği, tarafların ateşkese gitmesi için acil görüşmeler yapma teklifinde bulundu. Ancak bu teklifler, şu ana kadar olumlu bir yanıt almış değil. Özellikle bölgedeki müttefik ülkelerin tutumları, savaşın seyrini etkileyen önemli bir unsur olarak öne çıkıyor. Suudi Arabistan ve Türkiye, İran destekli gruplara karşı güçlerini birleştirirken, diğer yandan ABD'nin müdahale olasılığı da masada bulunmaktadır.
İran ise, savaşın sona ermesi için diplomatik yolları deneyebileceğini belirtse de, savaşın alevlenmesi uluslararası ilişkilerde derin yaralar açabilir. İçteki siyasi dinamikler, İran'ın savaş stratejisini belirlemede etkili olmaktadır. İran liderliği, savaşın ulusal bir mesele olduğuna inanarak halkın desteğini kazanmak için propaganda faaliyetlerini artırabilir. Bu, ülkenin uluslararası izolasyonunu derinleştirirken, ekonomik durumu da olumsuz etkileyebilir.
Öte yandan, İsrail'in askeri gücü ve uluslararası destek (özellikle ABD'den gelen destek) göz önüne alındığında, savaşın ne kadar süreceği ve hangi sonuçları doğuracağı belirsizliğini koruyor. Bölgedeki jeopolitik dengenin nasıl değişeceği ve diğer ülkelerin bu çatışma içindeki rolü, dünya gündemini uzun bir süre meşgul edecek gibi görünüyor. Bu savaşın sona ermesi, yalnızca bölgedeki ülkeleri değil, tüm dünyayı etkileyecek potansiyele sahip. Herkes, bu çatışmanın sonuçlarını sıklıkla sorgularken, barışın sağlanması umudu ve diplomatik fırsatları kaçırmamak büyük önem taşıyor.