Son dönemde yaşanan üzücü bir gelişme, dünya genelinde tartışmalara yol açmaya devam ediyor. İsrail ordusunda 18 askerin intihar etmesi, sadece ülke için değil, uluslararası kamuoyu için de büyük bir kaygı kaynağı oldu. Bu intiharların nedeni olarak gösterilen "soykırım psikolojisi," özellikle genç askerlerin mental sağlıklarını nasıl etkilediğine dair önemli soruları gündeme getiriyor.
Askeri hizmet, genç bireyleri pek çok zorlukla karşı karşıya getirir. Ancak İsrail’de, özellikle Filistin topraklarındaki askeri operasyonlar sırasında, askerler dost tanımaksızın ölümlerle veya ağır psikolojik travmalarla karşılaşmakta. Yapılan bilimsel araştırmalar, soykırım psikolojisinin, savaş anında yaşanan yoğun korku, travma ve günah duygusuyla birleşerek askerlerin mental sağlığını ciddi ölçüde bozduğunu göstermektedir. Birçok asker, çatışma anlarında veya sonrasında yaşadıkları dehşet verici olayları kabullenmekte güçlük çekiyor ve bu da intihar düşüncelerinin çoğalmasına neden oluyor.
İntihar vakaları, yalnızca bir bireyin psikolojik durumu ile sınırlı kalmaz. Aynı zamanda sosyal bir meselenin de yansımasıdır. Askere alınan birçok genç, toplumsal baskılar ve şiddet olaylarıyla başa çıkma noktasında yalnız bırakılmaktadır. Bu durum, insan yaşamının değerini sorgulamalarına ve yaşamdan umudunu yitirmelerine yol açıyor. Özellikle moral ve motivasyon eksikliği, savaş koşullarının etkili olduğu durumlardan biridir ve bu durum ruhsal bozuklukları da beraberinde getirmektedir.
Bu üzücü olaylara karşı toplum ve devletin tepkisi oldukça önemlidir. Psikolojik destek programlarının yetersizliği ve askerlerin travmalarını paylaşabilecekleri güvenli bir alanın olmaması, sorunun derinleşmesine neden oluyor. Asker aileleri, şehit haberlerinde daha fazla acı yaşarken, intihar eden askerlerin aileleri ise kaybettikleri evlatlarının verdiği travma ile baş etmeye çalışıyorlar.
Özellikle sivil halkın bu konudaki farkındalığı arttıkça, kamuoyu bu mesele hakkında ne kadar düşünmeye başlarsa, çözümler de o kadar etkili olacaktır. Psikolojik destek ve rehabilitasyon hizmetleri, askeri teşkilatlar tarafından öncelik haline getirilmeli ve uygulanabilirliği artırılmalıdır. Duygusal dayanıklılığın artırılması ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile mücadele eden askerlere yönelik etkin tedavi yöntemleri geliştirilmelidir.
Son olarak, bu durumu ele alırken sadece askerleri değil, aynı zamanda onların ailelerini, toplumları ve tüm insanlığı ilgilendiren bir mesele olarak görmekte fayda vardır. Zira, savaşların ve çatışmaların yarattığı psikolojik yıkım, yalnızca bireyler üzerinde değil, geniş sosyal kesimlerde de olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bu nedenle, düşmanlık ve nefret söylemi ile beslenen bir ortamdan uzaklaşmak ve barışın, dostluğun esas alındığı bir dünyanın yaratılması hedeflenmelidir.
Hükümetlerin, askeri komutanlıkların ve sivil toplum kuruluşlarının, intihar vakalarını azaltmak ve psikolojik sağlık hizmetlerini güçlendirmek için ortak çalışmalar yürütmesi zorunludur. Aksi takdirde, askerlerin toplumsal ve bireysel olarak yaşadığı bu sıkıntıların katlanarak büyüyeceği aşikardır. Dolayısıyla, askeri alanda kurumsal değişiklikler yapılması, intihar vakalarının önlenmesi açısından kritik bir adım olacaktır.