Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, İsrail'in füze kalkanı sisteminin sürdürülebilirliği konusunda ciddi endişelere yol açtı. Uzmanların değerlendirmelerine göre, ABD ile olan güvenilir desteğin azalmasıyla birlikte, İsrail'in güvenlik yapılarında köklü bir değişim zorunluluğu doğdu. Peki, bu durumun arka planında ne var? İsrail, aşırı tehdit altında kalırken, füze kalkanı sistemine dayanan savunma mücadelesinde ne gibi adımlar atmak zorunda kalacak?
İsrail'in füze kalkanı, özellikle Iron Dome (Demir Kubbe), Arrow (Ok) ve David's Sling (Davut'un Sapanı) gibi gelişmiş sistemlerden oluşuyor. Bu sistemler, İsrail topraklarını tehdit eden balistik ve hava saldırılarına karşı önemli bir savunma görevi üstleniyor. Ancak, bu sistemlerin etkinliği büyük ölçüde ABD'nin sağladığı teknoloji ve finansmana dayanıyor. Son günlerde, Washington'un Tel Aviv'e yönelik askeri destek mekanizmalarında belirgin bir azalma gözlemleniyor. Bu durum, İsrail'in savunma kabiliyetlerini sorgulanır hale getiriyor.
ABD'nin İsrail'e sağladığı askeri yardımlar, yıllar içinde milyarlarca doları bulmuş durumda. Ancak, politikadaki dalgalanmalar, bu desteğin uzun vadeli devamlılığına dair belirsizlikler doğuruyor. Özellikle Biden yönetiminin, Orta Doğu'daki stratejik angajmanını gözden geçirmesi, İsrail'in genel güvenlik stratejisini etkiliyor. Bu durum, İsrail için ne anlama geliyor? Uzmanlar, bu belirsizliklerin, düşmanlarla olan ilişkilerde gerginliğe yol açabileceği konusunda uyarıyor.
İsrail, füze kalkanındaki açıkları kapatmak için geçici çözümler arayışına girdi. Ancak, bu çözümler kısa vadeli olduğundan sürdürülebilirlik konusunda pek de umut verici görünmüyor. Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, askeri üst düzey yetkililer, kendi savunma sanayilerini daha fazla güçlendirmek adına acil önlemler almaya başladı. Savunma bütçesinde, yerli üretim silah sistemlerinin geliştirilmesine ve mevcut sistemlerin modernizasyonuna yönelik önemli tahsisatlar yapılması planlanıyor.
Fakat, bu tür bir geçiş sürecinin yaşanabilmesi için zaman gerekiyor. Hızla değişen tehdit ortamında, İsrail'in askeri yapısının yeniden inşası, beklenen süre içinde gerçekleşeceği kesin değil. Uzmanlar, 10 gün gibi kısa bir sürede, mevcut tehditler karşısında bu tür ciddi dönüşümlerin yaşanıp yaşanamayacağı konusunda şüphelerini dile getiriyor. Gelişmeler ışığında, bölgedeki anlaşmazlıkların derinliği ve karmaşıklığı, İsrail'in gelecekteki güvenlik politikalarının belirlenmesinde önemli bir faktör olacak.
Bütün bu belirsizliklerin yanında, İsrail hükümeti toplum içinde paniğe yol açmamak adına çabalarını artırmayı planlıyor. Bu nedenle, halkın füze kalkanı sistemine dair güven duygusunu pekiştirmek hedefleniyor. Ancak, bu tür politikalar, gerçek tehditlerin yok sayılmasını gerektirmediğinden, sorun tam anlamıyla çözülmüş olmayacak.
Sonuç olarak, İsrail, ABD'siz sadece 10 gün süresince etkin bir savunma yapma çabası içinde. Uranüs örtüsü gibi, bu süre sonunda tüm dengelerin nasıl değişeceği ise merak konusu. Strateji analistleri, özellikle bölgedeki gerginliklerde yaşanacak olası bir artışın, yalnızca İsrail için değil, tüm Orta Doğu ülkeleri için kritik sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulunuyor.
İsrail’in mevcut durumda, rakiplerine karşı ne tür yeni hamleler geliştireceği ve ABD'nin desteği olmadan uluslararası arenada ne derece dayanıklı olacağı ise tam anlamıyla belirsizliğini koruyor. Bu gelişmeler, uluslararası politikanın yönlendirdiği dinamiklerin, savunma alanındaki yeniliklerle ne denli etkileşim içinde olduğunu gözler önüne seriyor.