Pınar'ın yaşamı, genç yaşta sona ermiş bir trajedinin acı örneği olarak hafızalarımıza kazındı. Kadına yönelik şiddetin gittikçe artan boyutları arasında, Pınar'ın hikayesi de bu sancılı tablonun bir parçası. Genç kadın, bir akşam eski sevgilisi tarafından yakılarak vahşice öldürüldü. Olayın ardından başlatılan dava, Pınar'ın ölümüyle birlikte istediği gibi ilerleyemedi ve adalet arayışı, alevler içinde kayboldu.
Pınar, 25 yaşında hayalleri ve umutları olan bir genç kadındı. Ancak, yaşadığı ilişki onun hayatını kararttı. Eski sevgilisinin takıntılı davranışlarıyla meydana gelen gerginlikler, sonunda bir felakete yol açtı. Olayın meydana geldiği gün, Pınar'ın evinde meydana gelen tartışmanın ardından, genç adamın öfkesini kontrol edemeyerek Pınar'ı yakması, herkesin nefesini kesti. Alevlerin arasında çırpınan genç kadın, komşularının yardımıyla hastaneye kaldırılmasına rağmen, tüm çabalara rağmen hayatını kaybetti.
Pınar'ın ölümü, yakınları ve toplumda büyük bir infial yarattı. Olayın ardından başlatılan dava, Pınar'ın ailesinin ve kamuoyunun büyük beklentilerine rağmen, karmaşık bir yargı sürecine dönüştü. Pınar'ın cinayetini işleyen kişi, başlangıçta gözaltına alındıysa da, Pınar'ın ölümü sonrası süreç hızla değişti. Birçok gerekçe öne sürülerek, davanın ilerleyişine engel olundu. Pınar'ın ailesi, adaletin tecelli etmesi için her türlü hukuki yolu denedi, fakat hukuki süreçler, yaşanan acıları katmerleştirmekten başka bir işe yaramadı.
Toplumda, Pınar'ın davasının takipçilerinin sayısının artması, kadınlara yönelik şiddet konusunun daha fazla konuşulmasına yol açtı. Sosyal medyada başlatılan kampanyalar ve imza toplama girişimleri, Pınar'ın yaşama mücadelesinin onurlandırılması için büyük bir destek buldu. Ancak tüm bu çabalara rağmen, Pınar'ın davası sonunda öldüğü için zarar gören bir dava olarak kaldı.
Pınar’ın hikayesi, sadece kişisel bir trajedi değil, aynı zamanda ülkemizde kadına yönelik şiddetin bir yansımasıydı. Pınar’ın davasının düşmesi, pek çok kadının karşılaştığı adalet arayışının zorluklarını ortaya koyarken aynı zamanda toplumsal bir sorun olan kadın cinayetleri gerçeğini de gözler önüne serdi. Pınar’ın anısı, adalette yaşanan boşlukları ve kadına yönelik şiddetin her türlüsünün toplum tarafından bir an önce ele alınmasını talep eden bir simge haline geldi.
Pınar, cesareti ve hayalleriyle hatırlanmalı. Her gün bu tür trajedilerle karşılaşan kadınlar için adaletin sağlanması için mücadele etmek, sadece Pınar için değil, tüm kadınlar için gereklidir. Unutulmamalıdır ki, bir kadının sesi sustuğunda, ardında hayalleri ve umutları kalır. Pınar’ın hikayesi, bizlere kadın cinayetlerinin yalnızca bir istatistik olmadığını, aynı zamanda birer yaşam hikayesi olduğunu hatırlatıyor.