Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olması, ülkemizin demokrasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Kadınların toplumda etkin bir rol üstlenmelerinin önünü açan bu hak, 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından kabul edildi. Bu tarih, aynı zamanda Türk kadınlarının mücadele ve kazanımlarının simgesi niteliğindedir. Türkiye, bu adetle, dünya genelinde kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmasında da öncü ülkelerden biri oldu.
19. yüzyıldan itibaren dünya genelinde kadın hakları hareketi hız kazanmaya başladı. Sanayi devrimi ile birlikte iş hayatına daha fazla katılan kadınlar, eğitim ve sosyal alanda da haklarını savunma çabası içine girdi. Bu süreç, Türkiye’de de benzer gelişmelere yol açtı. Osmanlı Devleti’nde bazı kadın aydınlar, kadınların sosyal hayattaki rollerini sorgulamaya başladı ve toplumsal değişimin bir parçası olarak kadın haklarını gündeme getirdiler. 1908 yılında kurulan Osmanlı Kadınları İlerleme Derneği, bu hareketin öncülerinden biri olarak dikkat çekti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen reformlarla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla kadın haklarına ilişkin önemli adımlar atıldı. Atatürk, kadınların toplumsal hayatta eşit haklara sahip olmalarını savunan bir liderdi. 1926’da kabul edilen Medeni Kanun ile kadınların sosyal, ekonomik ve hukuki alanlarda eşit haklara sahip olmaları sağlandı. Ancak bu yetmezdi; kadınların siyasi alanda da söz sahibi olması gerekiyordu.
30 Nisan 1934 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan kanun teklifi ile kadınlara, hem seçme hem de seçilme hakkı tanındı. Bu karar, TBMM tarafından oy birliği ile kabul edildi ve kadınların siyasi hayatta aktif bir şekilde yer almalarının önünü açtı. 1935 genel seçimlerinde Türkiye’deki kadınlar, ilk kez oy kullanma ve aday olma fırsatını yakaladılar. Bu dönemde, 18 kadın milletvekili seçilerek, TBMM’de görev almaya başladı. Türkiye, bu adımları ile dünya ülkeleri arasında kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren ilk ülkelerden biri olmayı başardı.
Kadınlara tanınan bu hak, sadece Türkiye’nin değil, o dönemdeki birçok ulusun kadın hakları mücadelesine de ilham kaynağı oldu. Türk kadınları, bu hakka sahip olarak, toplumda daha etkin bir rol üstlenmeye ve kadın sorunlarının çözülmesi için mücadele etmeye başladılar. Ayrıca, bu gelişmeler, kadınlarının eğitim düzeyinin yükselmesi ve toplumsal hayatta kendilerine daha fazla yer bulmaları açısından da önemli bir katkı sağladı.
1990’lı yıllara gelindiğinde, Türkiye’de kadınların siyasette daha aktif bir şekilde yer alması için çeşitli kadın dernekleri kurulmuş ve birçok kadın lider, toplumun çeşitli alanlarında önemli rol üstlenmiştir. Bugün, kadınların seçme ve seçilme hakkı sayesinde, siyasi arenada daha fazla temsil edilmeleri için gereken şartlar oluşturulmuş durumda. Ancak hala bu alanda eşitlik ve adalet sağlanması gerektiği vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, kadınların toplumsal statüsünü değiştiren ve onları güçlendiren önemli bir adımdır. Bu tarihi süreç, Türk kadınlarının mücadele azmi ve kararlılığı ile pekişmiştir. Bugün, kadın hakları ve eşitlik konularındaki mücadele hala devam etmekte, ancak alınan mesafeler bir umut ışığı olarak görülmektedir. Türkiye, bu konuda tarihi bir sorumluluk taşımakta ve bu mirası gelecek kuşaklara aktarma görevini üstlenmektedir.