Yaşamak, sadece nefes almak değil; asıl mesele, bu süre zarfında sağlıklı ve huzurlu bir şekilde var olmaktır. Geçmişte aktarılan birçok yaşam tarzı ve sağlık ipuçları, özellikle de diyet ve egzersiz üzerine yoğunlaşsa da, bazı yaşlı nesiller bu kuralları yıkarak farklı bir yaklaşım sergiliyor. 100 yaşını devirmiş iki kadın, uzun yaşamın sırrını paylaşıp, tüm dünyayı şaşkına çevirdi. Egzersiz ve diyetin ötesinde, kişisel deneyimleri ve yaşam tarzlarıyla ilgili önemli ipuçları sundular.
İlk olarak, 100 yaşındaki Anna ve Elif, gençlik yıllarında nasıl bir yaşam sürdüklerine dair izlenimlerini paylaştılar. İkinci dünya savaşı döneminde gençlikleri geçen bu iki kadın, savaşın getirdiği zorluklar ve kayıplar ile şekillenen dayanıklılıklarının yanı sıra, hayatta kalma kararlılıklarının da etkili olduğunu ifade etti. Onlar için uzun yaşamın sırrı, sadece sağlıklı beslenmek ya da sportif faaliyetlerde bulunmak değil; aynı zamanda ruhsal ve mental olarak da güçlü kalabilmekti. Anna, “Ben günde en az bir saat yürüdüm ama kimseye büyük egzersiz yapmalıyım demedim. Önemli olan, her gün dışarı çıkmak, doğayla etkileşimde bulunmak” diye belirtti. Elif ise, “Beslenme alışkanlıkları değişti ama ben inandığım şeylerden ödün vermedim. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım ama asla kendimi zorlamadım” diyerek diyet kısıtlamalarının yanında, mutluluk ve tatmin duygusunun önemine dikkat çekti. Bu tutumları, sadece fiziksel sağlıklarına değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal sağlıklarına da olumlu yönde etki etti.
Anna ve Elif’in deneyimlerini dinlerken, yaşıtlarıyla sağladıkları sosyal etkileşimlerin de uzun yaşam üzerindeki etkisinin göz ardı edilemeyeceği ortaya çıkıyor. Her iki kadın da genç yaşlardan itibaren arkadaşlık ilişkilerine ve aile bağlarına büyük özen gösterdiklerini dile getirdi. Anna, “Ailemle ve arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlar, hayatımdaki en değerli anlar. Hiç yalnız hissetmedim,” dedi. Elif ise, “Kendimi yalnız hissetmediğim kadar, hayatımda hiç böyle güzel zamanlar geçirmedim. Bu sosyal bağlantılar bana güç ve neşe verdi” diye ekledi.
Yüzyıllık bir yaşam sürecinin, karşılarına çıkardığı birçok zorluk ve kayıp olmasına rağmen, Anna ve Elif’in olumlu bir tutum sergilemesi, çevreleriyle ilişkilerinin yanı sıra, hayatın sunduğu küçük mutlulukların değerini bilerek yaşamaları ile doğru orantılı. Modern yaşamın karmaşası içerisinde ruh sağlığını koruma ve mutlu olma yollarını bulmak, her nesil için önemli bir meseledir; fakat bu kadınlar, bunun yolunun sevdikleriyle olan ilişkilerden geçtiğini ortaya koyuyor. Sonuç olarak, Anna ve Elif’in farklı bir yaşam felsefesi ile elde ettikleri bu uzun yaşam tecrübesi, sadece fiziksel sağlıklara değil, aynı zamanda ruhsal zindeliklerine de vurgu yapıyor. Egzersiz ve diyetin ötesinde, ruhsal mutluluk ve sosyal bağlantıların önemini bir kez daha hatırlatıyorlar. Uzun yaşamın sırrı belki de bunlardır: Sevdiklerinizle zaman geçirmek, hayatın küçük mutluluklarının tadını çıkarmak ve olumsuzluklara karşı pozitif kalabilmek. 100 yıllık yaşamlarının ardından duyuran bu iki kadın, sadece yaşları ile değil, yaşama dair verdikleri derslerle de hepimize ilham kaynağı olmaya devam ediyor.